çorbacı dükkanı
14 Ocak 2013 Pazartesi
Şark Dişçisi
Her şey Eylül'ün bana şu soruyu sormasıyla başladı: Şark
Dişçisini izledin mi, güzel mi? Hayır izlememiştim ve izleyen arkadaşlarımdan
iyi tavsiyelerini almıştım. Yer varsa bizim de gidebileceğimizi söyledim ve
sonuçta 12 Ocakta akşam saat 20:00'de kendimizi Şark Dişçisi'nde bulduk.
Oyunu çok beğendim. Zaten müzikal olup da beğenmeme olasılığım biraz düşük.
Bir oyunda ne kadar çok oyuncu varsa ve ne kadar müzikle harmanlanmışsa benim
için kıymeti o kadar artıyor. Şark Dişçisinde üstüne üstlük müzik canlı idi ve
oyun tamamen seyircilerden uzak değildi. Kumpanyanın anlatıcısı arada
seyircilere hitap ediyor, müzisyenler bazen oyunun bir parçası oluyorlardı. Bol
hareketli ve güldürü unsuru bol olan bir tiyatro izlemiş olduk. Oyun 3 saat
sürmüş olmasına rağmen hiç sıkılmadan sonunun ne zaman geldiğini anlamadan
bitiverdi.
Oyuncuların, özellikle de ermeni dişçiyi, onun eşini ve kızlarının sevgilisini oynayanlara bayıldığımı söyleyebilirim.Karakterler Ermeni oldukları için konuşmaları, aksanları onlar gibiydi. Yalnız bazı zamanlarda (trakyada 14 yıl yaşamış olmamdan kaynaklı herhalde :)) konuşmaları trakya çingeneleri gibi oldu. Yine de rahatsız etmedi ve gözümü kırpmadan izledim.
Yazan, çizen, sahneye koyan, oynayan, çalan herkes var olsun. E o geceden hatıra resmi koymadan da olmaz.
Fotoğraftaki 4 işsizi bulabilir misiniz?
Nice oyunlarını izlemek hayaliyle,
Sevgiler
Konusunu sitesinden aynen alıyorum:
Tarihin belirsiz bir zamanından çıkıp gelen gezici bir
tiyatro kumpanyası,19. yüzyıl Osmanlı mizah yazınının en önemli kalemlerinden
olan Hagop Baronyan'ın eğlenceli komedisini; müzikli, danslı, şenlikli bir
gösteriyle bugünün seyircisiyle buluşturuyor ve zamanın İstanbul Ermenileri
arasında geçen; birbirini aldatan eşlerin, kavuşamayan aşıkların hikayesini
konu alan oyunla, izleyenleri bir arada güldüğümüz zamanları hatırlamaya davet
ediyor.
Oyuncuların, özellikle de ermeni dişçiyi, onun eşini ve kızlarının sevgilisini oynayanlara bayıldığımı söyleyebilirim.Karakterler Ermeni oldukları için konuşmaları, aksanları onlar gibiydi. Yalnız bazı zamanlarda (trakyada 14 yıl yaşamış olmamdan kaynaklı herhalde :)) konuşmaları trakya çingeneleri gibi oldu. Yine de rahatsız etmedi ve gözümü kırpmadan izledim.
Yazan, çizen, sahneye koyan, oynayan, çalan herkes var olsun. E o geceden hatıra resmi koymadan da olmaz.
Fotoğraftaki 4 işsizi bulabilir misiniz?
Nice oyunlarını izlemek hayaliyle,
Sevgiler
Hoşbulduk yeniden
Uzun süredir yazmıyordum. Çünkü boş zamanlarımın çok olduğu işsizlik döneminden çıktım ve iş yerinde bütün gün bilgisayar başında olduğum için eve gelince bir daha bilgisayar açmak gelmiyor içimden. Bu süre içinde yaklaşık 9 aydır çalışıyorum.
Sonra dedim ki kendi kendime. Yazmalısın. Vee ilk adımı şu anda atıyorum :) Yaptıklarım, hissettiklerim, yaşadıklarım, beğendiklerim ve beğenmediklerimi yazacağım. Çok uzun yazılar olmasa da ileride baktığımda "A evet ben bunları yapmıştım." demek istiyorum.
Hoşbuldum yeniden
Sevgiler
Sonra dedim ki kendi kendime. Yazmalısın. Vee ilk adımı şu anda atıyorum :) Yaptıklarım, hissettiklerim, yaşadıklarım, beğendiklerim ve beğenmediklerimi yazacağım. Çok uzun yazılar olmasa da ileride baktığımda "A evet ben bunları yapmıştım." demek istiyorum.
Hoşbuldum yeniden
Sevgiler
17 Haziran 2012 Pazar
Neden sevgilerin dozunda eşitlik olmaz ki?
Neden karşındakini kendin kadar duygularına tutkun zannedersin ki?
Neden bile bile hayal kırıklığına uğrarsın ki?
Neden?
"Bahçede" şarkısını dinlerken;
Bir yaz gecesinde ateş böceklerini seyretmeleri, hanımeli kokularını,
Yönsüz yolsuz kanat çırpıp özgürlüğe uçuşları bile iki kişilik düşünmek...
Çok sevmekten mi?
Kendinden verebileceklerinin sınırsızlığını karşındakinden aynı ölçüde görememek mi hayal kırıklığını doğuran?
Ve hayal kırıklığı mı sonu getiren?
Neden karşındakini kendin kadar duygularına tutkun zannedersin ki?
Neden bile bile hayal kırıklığına uğrarsın ki?
Neden?
"Bahçede" şarkısını dinlerken;
Bir yaz gecesinde ateş böceklerini seyretmeleri, hanımeli kokularını,
Yönsüz yolsuz kanat çırpıp özgürlüğe uçuşları bile iki kişilik düşünmek...
Çok sevmekten mi?
Kendinden verebileceklerinin sınırsızlığını karşındakinden aynı ölçüde görememek mi hayal kırıklığını doğuran?
Ve hayal kırıklığı mı sonu getiren?
12 Nisan 2012 Perşembe
İki Cami Arasında Aşk (Mürvet Sarıyıldız)
İstanbul'da yaşayıp bir de Üsküdar'a yolu düşmüş olanlar Üsküdar sahildeki Mihrimah Sultan Camii'ni bilirler. Ben de her yoğun, yorgun ve dikkatsiz insan gibi caminin önünden hiç bakmadan, merak etmeden çok kez geçip gidenlerdenim. Adının Kanuni Sultan Süleyman'ın Hürrem'den olma kızının adından geldiğini ve camiinin de Mihrimah Sultan adına yaptırıldığını biliyorum. Bir gün bir arkadaşım bana camiyi yapan Mimar Sinan'ın Mihrimah Sultan'a gizli aşkının olduğundan ve caminin konumu itibariyle güneş (mihr) ve ay (mah) ile ilgili bir hikayesi olduğundan bahsetmişti.
Sahafta gezerken karşılaştığım bu kitap hikayenin tamamını öğrenme isteğimi körükledi ve kendimi elimde "İki Cami Arasında Aşk" kitabıyla dükkandan çıkarken buldum. Güzel de olmuş :).
Kitapla ilgili bilgiyi kitabın yazarı Mürvet Sarıyıldız'ın sitesinden aynen alıyorum:
18 Yaşında kendi arzusu ile devşirilip payitahta getirilen Sinan, Karaboğdan Seferi sırasında gördüğü Mihrimah Sultan’a aşık olur. Bu aşk, Sinan’a önce Prut Nehrini on üç günde geçilecek köprüyü yaptırır. Payitahta dönüşte Mihrimah Sultan’ın evlendirilmesine karar verilir. Sinan ve Rüstem Paşa aday olur. Hürrem Sultan, siyasi nedenlerle kızı Mihrimah’ı Rüstem Paşa ile evlendirir.
Elli yaşında ve evli olan Sinan, bu evlilik üzerine kendini sanatına verir. Sarayın baş mimarı olur. Aşkını payitahtta yaptığı hanlar, hamamlar ve camilere yansıtır. Özellikle de aşkını Edirnekapı ve Üsküdar’da yaptığı iki cami arasına gizler.
Kitap 257 sayfa gibi görünse de arkalı önlü olmadığı için kısa sürede okunabiliyor. Yazar anlatımda sade bir dil kullanmış. Hikayenin kahramanları da tarihimizin tanıdık simaları olduğu için kitap bir günde dahi bitebiliyor. Burda kitabın asıl can alıcı ve aynı zamanda Mihrimah Sultan Camiinin hikayesini anlatmayacağım. Onu öğrenmek için kitabı okumanızı tavsiye edeceğim. Okurken hem belki de her gün önünden geçtiğiniz caminin etek giymiş kadın figürü olduğunu ve daha nicesini öğrenip Mimar Sinan'ın eserlerini dikkatlice izleme isteği duyacaksınız hem de şimdiki zamanda yaşandığına tanık olamadığımız ömürlük bir aşk hikayesinin etkisinde kalacaksınız.
İki Cami Arasında Aşk kitabının yazarı olan Mürvet Sarıyıldız, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun halen de bir ilköğretim okulunda Türkçe öğretmenliği yapmakta. Kitabı okurken yazarı ben çok eleştirdim. Çünkü benim gördüğüm zaman tüylerimi diken diken eden ve asla dayanamadığım bir yazım hatasını sıklıkla yapmış. Kimi yerde ayrı yazılması gereken -de, -da ve -ki leri bitişik, kimi yerde de bitişik yazılması gerekenleri ayrı yazmış. Özellikle de Türkçe öğretmeni olan yazara bunu hiç yakıştıramadım. Bu hata o kadar sık tekrarlanmış ki kitabın yazımı bittikten sonra kimse tarafından kontrol edilmediği fikrini bende doğurdu.
Yazarın kendisinde görmek istemediğimiz yazım hatalarının dışında kitap gayet ilgi çekici ve okunası. Fırsat bulduğunuz da, özellikle de kafanızı boşaltmak istediğinizde, mesela tatilde sahilde uzanırken okumanızı tavsiye ederim.
Sevgilerimle...
7 Nisan 2012 Cumartesi
Bahar Kahvaltısı
Bugünkü rotamız Beylerbeyi Sarayı bahçesinde kahvaltı ve sonrasında Fethi paşa korusunda yürüyüş :)
Halk oyunları ekibindeki arkadaşlarımla birlikte cumartesi kahvaltısına gidelim dedik. Mekan olarak da bir arkadaşımızın araştırmaları sonucunda Beylerbeyi Sarayı seçildi. Mekanın seçilmesindeki kriter hem güzel olması, hem orjinal olması hem de öğrenci insanın bütçesini yormayacak cinsten olmasıydı.
Kahvaltıdan genel olarak memnun kaldık. Herkesin önüne kahvaltı tabağı geldi. Tabakta üç çeşit peynir, bal, reçel, domates, salatalık, zeytin, yumurta ve kapalı bal vardı. Çay 5 fincan olduğu için sınırsız gibiydi. Bir de ekmek, poğaça, simit çeşitlemesine sahiptik ve toplamda 10 lira ödedik. O fiyata gayet güzel sayılabilecek kahvaltıda arkadaşlarla birlikte güzel bir ortamda kışın ardından güneşin koynunda olmak paha biçilemezdi :).
Niyetim kahvaltının ardından eve gitmekti ama Fethi paşa korusuna gitme planları yapılınca yeşil sever biri olarak dayanamadım ve peşlerine takıldım. Koruda en tepeye kadar tırmanıp manzaranın tadını çıkardık. Yeşili seviyorsanız, bahar geldiğinde çiçekler açınca heyecanlanıyorsanız ve kuş sesleri eşliğinde tepeleri de tırmanırım çayırlara da uzanırım diyorsanız, bu mevsimde Fethi Paşa korusu tam size göre.
Sevgilerimle...
Halk oyunları ekibindeki arkadaşlarımla birlikte cumartesi kahvaltısına gidelim dedik. Mekan olarak da bir arkadaşımızın araştırmaları sonucunda Beylerbeyi Sarayı seçildi. Mekanın seçilmesindeki kriter hem güzel olması, hem orjinal olması hem de öğrenci insanın bütçesini yormayacak cinsten olmasıydı.
Kahvaltıdan genel olarak memnun kaldık. Herkesin önüne kahvaltı tabağı geldi. Tabakta üç çeşit peynir, bal, reçel, domates, salatalık, zeytin, yumurta ve kapalı bal vardı. Çay 5 fincan olduğu için sınırsız gibiydi. Bir de ekmek, poğaça, simit çeşitlemesine sahiptik ve toplamda 10 lira ödedik. O fiyata gayet güzel sayılabilecek kahvaltıda arkadaşlarla birlikte güzel bir ortamda kışın ardından güneşin koynunda olmak paha biçilemezdi :).
Niyetim kahvaltının ardından eve gitmekti ama Fethi paşa korusuna gitme planları yapılınca yeşil sever biri olarak dayanamadım ve peşlerine takıldım. Koruda en tepeye kadar tırmanıp manzaranın tadını çıkardık. Yeşili seviyorsanız, bahar geldiğinde çiçekler açınca heyecanlanıyorsanız ve kuş sesleri eşliğinde tepeleri de tırmanırım çayırlara da uzanırım diyorsanız, bu mevsimde Fethi Paşa korusu tam size göre.
Sevgilerimle...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)